Sevgili Gençler!…
İslam’a göre büyük günahlardan olan sû-i zan, “Başkasını kötü sanmak”tır.
Zan, kesin bilgiye dayanmaz.
Kesin bilgi olmadan bir kimse hakkında hüküm vermek, söz söylemek yanlış olur.
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra Suresi, Ayet: 36)
Bu konuda şöyle bir menkıbe anlatılır:
Bir âlim talebelerine (Şafii mezhebinde alametlere bakarak kesin karar verilmez.
Mesela bir köpeğin burnunda yoğurt bulaşığı varken evden çıktığı görülse, eve girince yoğurt çanağında köpeğin burnu kadar iz görülse, kesin olarak bu yoğurdu köpek yedi denemez) der.
Talebenin birisi, içinden (Bu kadarı olmaz) diye hocasına itiraz eder. Hocası, o gence, bir koyun kesip getirmesini söyler. O da koyunu keser.
O arada sıkışır, evin kenarındaki ormanlığa kolları sıvalı ve kanlı bıçakla gidip hacetini def eder. Zaptiyeler, yeni öldürülmüş bir adamın katilini ararken bunun eli kanlı bıçakla ormana kaçtığını görürler. Hemen bunu yakalayıp getirirler.
O gece karakolda kalır. Sabah mahkemeye çıkınca, hâkim, (Bu genç, eli kanlı bıçakla kaçarken görülmüşse de, Şafii’de alametlere bakarak kesin hüküm verilmez.
Bu genci serbest bırakın, diye karar verir.
Genç, hocasına yaptığı suizannın cezasını çektiğini anlar.
İyice bilmediğimiz ve görmediğimiz şeyler hakkında konuşmaktan sakınmamız emrediliyor.
Çünkü insanın duyduğu şeylerin çoğu yalan, bir kısmı da kin ve garazın ürünü olabilir. Bunu kesin bir bilgi gibi yaymak pişmanlık getirir.
Bunun için Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
“Her işittiğini söylemek insana yalan olarak yeter.” (Müslim, İman, 3)
Her duyduğumuz, gerçek değildir.
Gerçek olduğunu farzetsek bile onu başkalarına söylememiz gerekmez. Hele gerçek değilse o takdirde araştırma yapmadan, doğruluğu kesin olarak anlaşılmadan onu nakledecek olursak sorumlu oluruz.
Bazı kimselerin söz ve davranışlarına bakarak onlar hakkında tahminle hüküm yürütmek hatadır, günahtır.
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyendir.” (Hucurat Suresi, Ayet: 12)
Peygamberimiz de şöyle buyuruyor:
“Kötü zanda bulunmaktan sakının. Çünkü zan, sözlerin en yalanıdır.” (Buhari, Edeb, 58; Müslim, Birr, 9)
Görülüyor ki, kötü zanda bulunmak ve başkalarının gizli kusur ve ayıplarını araştırmak günahtır.
Tabii zannın hepsi günah değildir. Çünkü âyet-i kerime’de bazı zannın günah olduğu bildirilmektedir.
O halde günah olmayan zan da vardır. Hüsn-ü zan -iyi sanmak- günah olmayan zandandır. Hatta hüsn-ü zanda bulunmak tavsiye edilmektedir.
Nitekim Peygamberimiz(s.a.v) Efendimiz şöyle buyuruyor:
“Sizden biriniz sakın Allah’a hüsn-ü zan etmeden ölmesin.” (Müslim, Cennet, 19)
İyi sandığımız kimse, zannettiğimiz gibi değil ise, bizim için bunda bir sorumluluk yoktur. Çünkü biz kesin bir bilgiye sahip olmadığımız kimseler hakkında ancak hüsnü zanda (iyi zanda) bulunabiliriz. Şayet sui zanda (kötü zanda) bulunduğumuz kimse, bizim zannettiğimiz gibi değil de iyi bir kimse ise, o takdirde biz Allah’ın emrine aykırı hareket etmiş olmakla günah işlemiş oluruz.
Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor:
“Birbirinize haset etmeyin, kin tutmayın. Başkalarının ayıplarını araştırmayın, konuştuklarını dinlemeyin, müşteri kızıştırmayın. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun.” (S. Müslim, Birr,30)
Bu konuda kısaca şunları söyleyebiliriz:
1. Başkalarının ayıp ve kusurlarını araştırmayacağız.
2. Başkalarının duymamızı istemediği sözlerini, konuşmalarını gizlice dinlemeyeceğiz.
3. Müslüman kardeşlerimize karşı hüsnüzanda bulunacağız, suizanda bulunmayacağız.
4. Kardeşliğe ve kardeşlik hukukuna ters düşen söz ve davranışlardan özenle kaçınacağız.
5. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Efendimizin, “Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz!” çağrı ve uyarısına kulak vererek, mü’minler arası ilişkilerimizi düzeltmeye çalışacağız.
6. İslâmiyetin, beşerî ilişkileri son derece gelişmiş dost bir müslüman toplum oluşturmayı istediğinin bilinci içinde olmalıyız.
7. Kalbimizi değişik düşüncelerden alıkoyamazsak da dilimizi kesin ve doğru olmayan sözden, bedenimizi de birtakım zanlara dayalı davranışlardan korumalıyız.
Suizan, insanı hep olumsuz düşünceye sevk ettiği için insandaki iyimserlik halini öldürür. Hüsnü zanla bir olaya ya da işe bakamaz.
O olumsuz görünen ya da eksik iletişim veya algılama sonucu meydana gelen yanlış anlaşılmaların neticesi hayra yorulmaz.
Böylece suizan hastalığı artıkça sahibini tenkit hastalığına sevk edecektir. Her şeyi ve herkesi tenkide başlayacaktır.
Onların bütün iş ve hareketlerini kötü zanla yorumlayıp onları tenkit edecektir. Hatta tenkitte ileri giderek onları eleştirme ve gıybete kadar götürecektir.
Belki bir zaman sonra ise kalpte yapılan gıybetler dile gelecek, iftirayla süslenecek sahibinin amelini yakacaktır.
Suizan hastalığından korunmanın en güzel yolu, güzel düşünmek güzel görmektir.
Çirkinliklere ve suizanna sevk edecek şeylere gözünü kapamaktır.
Böyle yapıldığı zaman güzel manzaralar ile göz, kalp ve akıl meşgul olacak… kendi ayıp ve kusurlarını görüp başkalarınınkini ise görmeyecek… kendi hatalarını ve kusurlarını bilecek… başkalarının kusurları için suizan dürbünlerini kullanmayacaktır.
Hüsn-ü zan dürbünüyle güzel şeylere bakacak.
Su-i zan ile kalbini ve aklını kirletip meşgul etmemiş olacaktır.
Birbirlerine su-i zan besleyen kardeşlerimiz varsa, acilen kardeşinden helallik almalı ve hem kendi günahlarına tövbe etmeli hem de suizan ettikleri kişiler için duada bulunmalıdırlar.
Şunu da ifade etmeliyiz ki, elimizde olmadan aklımıza ve hayalimize gelen görüntülerden ve düşüncelerden sorumlu olmayız.
Sorumluluk ancak iradî fiiller içindir. Yani insan kendi isteğiyle, kendi iradesiyle bir iş yaptığında o işin getireceği sorumluluğu da yüklenmiş olur.
Ancak, akla gelen kötü şeylerde kişinin iradesi söz konusu değildir.
Yani, siz kendi iradenizle kötü şeyler düşünmeye karar vermiş ve bunu icra etmiş değilsiniz.
Dolayısıyla bu konuda bir sorumluluk da taşımazsınız. Bunları şeytanın bir vesvesesi bilip üzerinde fazla durmamak gerekir.